TÜRKLER ve İSLAMİYET
TÜRKLERİN İSLAMİYETE GİRMESİNİ KOLAYLAŞTIRAN NEDENLER
İslamiyet’i kabul eden ilk Türk boyu Karluklar, İlk Türk devletçiği İtil Bulgarlarıdır. İlk Türk devleti ise Karahanlılardır. Türklerdeki Göktanrı inancı Müslümanlıktaki Tevhit (tek ilah) kavramı ile benzer özellikler gösteriyordu. Türkler'de de olduğu gibi İslam'da da din adamları ayrıcalıklı bir sınıf teşkil etmiyordu. Tamu (cehennem) ve Uçmağ (Cennet) kavramları İslam dininin Ahiret inancı ile bağdaşmaktaydı. Türklerdeki töreler Müslümanlıktaki Ahlak anlayışları ile benzerlikler göstermekteydi. Türkler'de de kurban ibadeti vardı. Savaşçı karakterler Cihad anlayışı ile bütünleşiyordu. Her iki toplumda da dinsel hoşgörü mevcuttu. Eşitlik, temizlik, kadına verilen önem her iki inançta da birbirine benzerlikler gösteriyordu. İpek yolunun ticari işbirliği sağlaması da yakınlaşmayı sağlıyordu. Türklerin askeri ve siyasal baskılarla karşılaşmadan İslamiyet’i seçmeleri, İslam dünyasına kolay uyum sağlamaları, başarılı görevler yaparak zamanla İslam dünyasının en aktif gücü olmalarını sağlamış, İslam kültür ve uygarlıklarının gelişerek yaygınlaşmasına katkıda bulunmuştur. Hz. Ömer döneminde 642 yılındaki Nihavent savaşı sonrası İslam coğrafyası Türklere komşu olmuştu. Hz. Osman zamanında Kafkaslardaki Hazar Türkleri ile sınır çatışmaları meydana gelmişti. Emeviler döneminde Türgiş-Emevi mücadelesi ve Emevilerin milliyetçi politikaları yüzünden çıkan isyanlar ve 751 yılında Abbasilerin Talas Savaşında işbirliği ve hoş görülü politikaları Türklerin kitleler halinde Müslüman olmasını sağlamıştır. 76 AHLÂK Ahlâk insanın ruhunda yerleşen meleke ve alışkanlıklardır. Dinimizde ahlâkın büyük önemi ve üstün bir yeri yardır. Peygamber efendimiz ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim buyurarak son ve en mükemmel din olan İslam’ın amacını ve yüksek hedeerini belirtmiştir. İslam ahlâkının kaynağı Kur’an-ı Kerim’de yer alan yüksek ahlâk ilkeleridir. İslam’da ahlâkın önemi ve gücü Allah korkusu ve sorumluluk duygusundandır. Bundan dolayı da her insanın kendisini C. Allah’ın her zaman gözetlediğini, vicdanı ile de baş başa kaldığında daima ölçülü davranmasının çok önemli olduğunu hatırlamasıdır. Yani burada hikmet’in başı Allah korkusudur. Ahlâki görevlerimizin başında Allah’a ibadet etmek diğer canlı, cansız tüm yaratılanlara saygı, şefkat ve merhamet göstermektir. İnsan beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır İslam ahlâkı bu iki unsurun dengeli olmasını gerekli görür. Bundan dolayı da, bedenin sağlam olması için Kur’an-ı Kerimde “Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan şeylerden yiyiniz.” buyrulmuştur. Ruhunda sağlam olması için bedenen de sağlam olunması gerekir. İslam’da aşırılık yoktur. Her işte orta yolu tutunuz, itidalden ayrılmayınız denilmektedir. Peygamber efendimiz amellerin “Az da olsa devamlı olanı hayırlıdır buyurmuşlardır. İslam’da tutumlu olmak, orta yolu bulmak, harcamalarda israfkâr olmamak geçimin yarısı olduğu bildirilmektedir. İslam’da yeme ve içme adabı,yiyeceklerin helal ve temiz olması önemlidir. Yemekten önce elleri iyice yıkamak, yemeğe “Bismillah” diyerek, dua ile başlamak, yemeği kendi önünden yemek, yemeği beğenmezlik etmemek, lokmayı iyice çiğnemek, lokma ağzındayken konuşmamak, su içmeden önce bardağa bakmak, suyu bir hamlede içmemek, su içerken nefes vermemek, başkalarını tiksindirici davranış yapmamak, karanlıkta yemek yememek, toplu yemeklerde herkes yemeğini bitirmeden tek başına kalkmamak, dua edilmeden kalkmamak, yemek bittikten sonra ellerin yıkanması İslam ahlâk ve kurallarının belli başlı olanlarıdır. İslam’da ruh sağlığı da çok çok önemlidir. Bunun için ruhumuza doğru ve sağlam inanç yerleştirmek ruhumuzu doğru ve faydalı bilgilerle donatmak, ilim öğrenmek devamlı ilim öğretmek her Müslüman için çok önemlidir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti de bilginin önemini buyurmaktadır. İslam’da, ruhumuzu yanlış inançlardan ve hurafelerden arındırmak da önemlidir. İslam’da herkesin ailesine karşı da önemli görevleri vardır. Aile dini ve ahlâki konularda ilk bilgilerin verildiği, milli ve manevideğerlerin öğretildiği, gelenek ve göreneklerin yaşatıldığı bir okul durumundadır. Ailenin bütün fertlerinin birbirine olan hak ve görevleri mevcuttur. Bu hak ve görevleri, sevgi, saygı içinde yapmaları gerekir. Peygamber efendimizbuyurmuşlar ki; “Bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını kısmak bir kimseye günah olarak yeter” buyurmuşlardır. Ailede, erkek kazancını helal yollardan kazanmalı kötü alışkanlıklara harcamamalı, israftan kaçınmalı, ailede kadın tutumlu olmalı, kocasının kazandıklarını israf etmemeli, çocukların terbiyesinde kocasına yardımcı olmalı, yuvasına bağlı olmalı, namusunu titizlikle korumalı, ailenin huzurunu bozacak, yuvanın dağılmasına sebep olacak davranışlardan kaçınmalıdır. Ailede, çocuklar anne ve babaya Allah’ın bir emanetidir. Anne ve baba çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirip topluma faydalı bir fert olarak hazırlamalı, iyi terbiyeli, ahlâklı olmalarını sağlamalıdır. İslam’da çocuk doğunca ona güzel bir isim koymak, uygun ve helal besinlerle beslemek, belirli bir zaman anne sütü ile beslemek, temel dini bilgilerle eğitmek, iyi bir meslek için hedef çizmek, meslek ve sanat yönünü geliştirmek önemlidir. Miras, mal ve para gibi şeyler maddi çıkarlar aileyi ve kardeşleri birbirine düşürmemeli ve aralarını açmamalıdır. Kardeşlerde, büyük ve küçüklerin birbirine karşı sevgi, saygı, hürmet durumları çok çok önemlidir.İslam’da fitne, fesat yapmak yasaktır. Hısım ve akrabaların birbirini ziyaret etmesi, bu sorumluluk ve görevlerimiz sayesinde toplumda huzur ve güven oluşur. Peygamber efendimiz ilk insan hakları olan veda hutbesinde, insanların can, mal ve namuslarının dokunulmaz haklar olduğunu ilan etmiştir. İslam ilk temel hakkın hayat hakkı olduğunu kabul etmiş birinin canına kıyılmasının, dünyada da ahirette de en ağır cezayı gerektiren durum ve ceza olduğunu belirtmiştir. Dinimizde, çalmak, gasp etmek, aldatmak, hileli işler çevirmek, bir başkasının malına, namusuna zarar vermek, dinimizce kesin kes yasaklanmıştır. Efendimize göre Müslüman, elinden, dilinden, diğer insanların emin olduğu kimsedir, diye Müslümanı tarif etmiştir. Dinimize göre, diğer insanlara zarar vermeyen insan, sadaka vermiş olur. Dinimizde, her insan, diğer insanlara, canlılara merhamet etmeli, kimseyi incitmemelidir. Efendimize göre, merhamet etmeyene merhamet edilmez sözü toplumda önemlidir. Müslüman doğru sözlü ve dürüst olmalıdır. Dürüstlük tüm davranışların üstünde bir örtüdür, dürüstlük, kişiye güven, toplumda itibar sağlayan en güçlü enerjidir. Dürüstlükten etkili itibar sağlayıcı yoktur. Dinimizde, diğer insanları küçük görmek, kibirlenmek, büyüklük taslamak, toplumda iyi karşılanmaz, böyle olanları C. Allah da sevmez. Allah’ın sevmediği, insanların hoşlanmadığı insan olmaktan kaçınmalıyız. Müslüman, alçak gönüllü, sevecen, yardım seven, örnek olan kişidir. Müslüman bağışlayıcı yalan söylemeyen dürüst insandır. Yalancıların olduğu yerde güven olmaz, ruhen hastalık oluşur, kaos oluşur. Dinimizde bir başkasının aleyhinde konuşmak yasaklanmış, ölü insan eti yemek ile aynı şey olduğu belirtilmiştir. Koğuculuk ve kâhinlik men edilmiştir. Emanetlerin ehline verilmesi C. Allah’ın emridir. İşin ehline verilmesi toplumda huzur ve devletin bekasını yani devamlılığı sağlar.Efendimiz, işin ehline verilmemesi halinde kıyamet olacağını belirtmişti. Dinimizde, fitne çıkarmak adam öldürmekle eş tutulmuş en büyük günah olduğu bildirilmiştir. Türk-İslam Ahlâk’ında, uyulması gereken, uyulduğu zaman da ülkede ve dünyada, huzur, sağlık, mutluluk ve başarı olacağını, dünya ve ahretinin kazanılacağını belirtebiliriz. Türk-İslam Ahlâk’ına göre; insanlarla çatışmama, yarışmama, kıskanmama, aleyhte bulunmama düsturu önemlidir. C. Allah’ın emrinde ol, peygamberimizin yolunda ol, cumhuriyetimizin, devletimizin izinde ol, ululemrin-seçilmişin yanında ol, hayalı ol, hasetten uzak ol, dürüst ol, çalışkan ol, yalandan uzak ol, dualı ve şükürlü ol, hileden uzak ol, dünyada ve ahirette her şey sen ol. C. Allah’a emanet ol. Türk-İslam Ahlakında; ölmek üzere olan hasta sağ yanı üzerine kıbleye dönük yatırılır. Hastaya şehadet getirmesi hatırlatılır. Kelime-i Şehadet getir denilmez, kelime-i şehadet getirilir. Hastayı ölümden önce akraba, dost ve komşularının ziyaret etmesi “Yasin süresinin okunması” önemli Türk-İslam ahlakı davranışlarındandır. Hasta ölmüşse, çenesi bağlanır, gözleri kapatılır, edep yerleri örtülür, yıkanıncaya kadar Kuran-ı Kerim okunur. Cenazenin yıkanması; Gasilhanede din görevlilerince, erkeği erkek, kadını kadının yıkaması şeklinde olur. Cenaze kapalı yerde yıkanmalı. Ücretsiz yıkanması daha uygundur. Su olmazsa ölüye teyemmüm ettirilir. Ölü yıkanınca usulüne uygun kefenlenir, yakınlarına teslim edilir. Daha sonra cenaze namazının kılınacağı yere (Cami’ye) getirilir. İmam cenaze namazını kıldırır, sahiplerine teslim eder, daha sonra defin yerine getirilir. Cenazenin taşınması sessizlik içinde, hızlı bir şekilde yapılır. Kabrin başına getirilen cenaze (meyyit) yere indirilir. Meyyit yerine konulmadan oturmak, konulduktan sonrada ayakta durmak mekruhtur. Kabir Özelliği : Boyu ölünün boyu, genişliği boyun yarısı, derinliği göğüse kadar, kıble tarafı hafif oyuk olmalıdır. Ölüyü mezara koyan kişiler, “Bismillâhi ve alâ milleti resûlillah” demesi uygun olur. Ölü kabire sağ yan ve yönü kıbleye dönük konur. Kefenin bağı çözülür, usulüne uygun lahit tahta veya kerpiçle kapatılır. Kabirin yüksekliği bir karış oluncaya kadar toprakla kapatılır. Ölünün gömülmesinden sonra taziye başlar. Ölü yakınları taziyeyi kabul için üç gün evde bulunurlar. Taziye ve başsağlığında dua etme ve fatiha suresinin bir defa okunması uygundur. İkinci bir taziyeye gitme uygun olmaz, ancak cenaze yakını ise hazırda bulunabilir. Ölü yakınının yemek vermesi uygun değildir. Ölü evinde yemek vermek, diğer akrabalara ve komşularca olması uygundur. güzel söz söylenmesi, muhtaç olanlara yardımda bulunulması, uzakta olanlara telefon edilmesi, ahlâki görevlerdendir. Peygamber efendimiz “Hısım ve akraba ile alakayı kesenler cennete giremez.” buyurmuşlardır. İslam ahlâkında akrabalardan sonra komşular gelir. Komşularımızı hiçbir zaman rahatsız etmemeliyiz, dinimiz gereği komşularımızın üzüntüsü üzüntümüz, sevinci sevincimiz olmalıdır. Komşuluk hakkı yönünden, peygamber efendimiz de “Allah’ ve ahiret gününe inanan komşusuna eziyet etmesin.” buyurmuşlardır. Yine efendimiz komşusu açken tok yatanın davranışının hoş görülemeyeceğini buyurmuşlar. İslam ahlâkında, misafirlere güler yüz ve tatlı sözler söylemeliyiz, ikramda bulunmalıyız, ihtiyaç varsa, imkânımız da varsa misafirin ihtiyacını karşılamalıyız. Eğer bir yere misafirliğe gideceksek ziyaret için uygun bir zaman seçmeliyiz, sık sık sıkıcı ziyaretlerden kaçınmalıyız, ziyaret edilecek yere önceden haber vermeliyiz, ziyarete gideceğimiz zaman temiz elbiselerimizi giymeliyiz, kılık ve kıyafetimiz uygun olmalı, tıraş olmalıyız. Misafirliğe gittiğimiz yerde ikram edilenlere teşekkür etmeliyiz, ev sahibinin sevinç ve kederine ortak olmalıyız. İslam’da, selamlaşmak da çok önemlidir. Selamlaşma Müslümanlar arasında sevgi ve dostluğu pekiştirir, selam vermek sünnet, selam almak farzdır. Selam Allah’ın isimlerindendir. Selam, her türlü afet, bela ve kötülüklerden uzak olmak anlamındadır. Selam verirken, genç yaşlıya, arkadan gelen önden gidene, az olanlar çok olanlara, dışarıdan gelen oturanlara selam vermelidirler. Namaz kılana, uyuyana, tuvalette olana, Kur’an okuyana, Kur’an’ı dinleyenlere selam vermek mekruhtur. Hutbe dinleyene selam verilmez. İslam’da, vatana olan görevimizi, imandan kabul etmiştir. Vatanımıza karşı görevimizin esasını askerlik teşkil etmektedir. Askerlik milli olduğu kadar da dini bir görevimizdir. Vatana karşı görevlerimiz arasında, vatanımızın kalkınmasını, milli ekonomiyi korumamızı, üretimi artırmamızı, vergilerimizi ödememizi dinimiz emretmiştir. Dinimizde, topluma ait görevlerimiz de mevcuttur. Toplumun tüm fertlerinin birbirine ait sorumluluk ve görevleri vardır. İşte Tarihte Türk Kavimlerinin İslâmiyeti kabullenmelerinden önceleri inançları ve manevi değerleri aşağıda olup; İslâmiyete çok yakın uygulama ve değerler olduğunu görmekteyiz. • Tengri tek! (Allah Birdir!) • Her kim ki gök tengri’den kut almak dilerse başkasına yakarmasın! • Bir il, bir kağan, bir tengri! • Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak! Ana babaya ve ataya her daim tazim durulak. • Hısmına sarılacak, komşusunu gözetecek! • Kişi yalan söylemeyecek! • Mal çalan mülk çalan misliyle ödeyecek. • Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak! • Cenkten beri duran ya da kaçan tamuya uçacak! • Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek. • Kimse kimseye üstünlük taslamayacak! Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne de kızılın sarıdan farkı olmayacak! • Kin ve gururdan uzak olunacak! • Mazluma merhamet, zalime azap duyulacak! • Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak! • Kızı isteyen kağan da bey de olsa kız istediğine verilecek! • Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin! • Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bir bilene danışacaksın! • Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın! • Yazgına asi olma! • Güçlüyken aet, zayıfken sabret! • Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma! • Herkes adaletle iş görecek! • Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut! • Milletine yaban kalma! İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma! Onlara boyanma! • Kağan odur ki adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın! Töre yok olursa il yok olur, il olmazsa budun kul olur! Görülmektedir ki; Türk Milleti İslamiyetle müşerref olmadan önce de, aile hayatı, örf ve adetleri, yaşam tarzı ile İslam Dininin değerleri ve felsefesine çok uygun bir yaşam sürmekte idiler.
AHLÂK Ahlâk insanın ruhunda yerleşen meleke ve alışkanlıklardır. Dinimizde ahlâkın büyük önemi ve üstün bir yeri yardır. Peygamber efendimiz ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim buyurarak son ve en mükemmel din olan İslam’ın amacını ve yüksek hedeerini belirtmiştir. İslam ahlâkının kaynağı Kur’an-ı Kerim’de yer alan yüksek ahlâk ilkeleridir. İslam’da ahlâkın önemi ve gücü Allah korkusu ve sorumluluk duygusundandır. Bundan dolayı da her insanın kendisini C. Allah’ın her zaman gözetlediğini, vicdanı ile de baş başa kaldığında daima ölçülü davranmasının çok önemli olduğunu hatırlamasıdır. Yani burada hikmet’in başı Allah korkusudur. Ahlâki görevlerimizin başında Allah’a ibadet etmek diğer canlı, cansız tüm yaratılanlara saygı, şefkat ve merhamet göstermektir. İnsan beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır İslam ahlâkı bu iki unsurun dengeli olmasını gerekli görür. Bundan dolayı da, bedenin sağlam olması için Kur’an-ı Kerimde “Ey insanlar! Yeryüzündeki helal ve temiz olan şeylerden yiyiniz.” buyrulmuştur. Ruhunda sağlam olması için bedenen de sağlam olunması gerekir. İslam’da aşırılık yoktur. Her işte orta yolu tutunuz, itidalden ayrılmayınız denilmektedir. Peygamber efendimiz amellerin “Az da olsa devamlı olanı hayırlıdır buyurmuşlardır. İslam’da tutumlu olmak, orta yolu bulmak, harcamalarda israfkâr olmamak geçimin yarısı olduğu bildirilmektedir. İslam’da yeme ve içme adabı,yiyeceklerin helal ve temiz olması önemlidir. Yemekten önce elleri iyice yıkamak, yemeğe “Bismillah” diyerek, dua ile başlamak, yemeği kendi önünden yemek, yemeği beğenmezlik etmemek, lokmayı iyice çiğnemek, lokma ağzındayken konuşmamak, su içmeden önce bardağa bakmak, suyu bir hamlede içmemek, su içerken nefes vermemek, başkalarını tiksindirici davranış yapmamak, karanlıkta yemek yememek, toplu yemeklerde herkes yemeğini bitirmeden tek başına kalkmamak, dua edilmeden kalkmamak, yemek bittikten sonra ellerin yıkanması İslam ahlâk ve kurallarının belli başlı olanlarıdır. İslam’da ruh sağlığı da çok çok önemlidir. Bunun için ruhumuza doğru ve sağlam inanç yerleştirmek ruhumuzu doğru ve faydalı bilgilerle donatmak, ilim öğrenmek devamlı ilim öğretmek her Müslüman için çok önemlidir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayeti de bilginin önemini buyurmaktadır. İslam’da, ruhumuzu yanlış inançlardan ve hurafelerden arındırmak da önemlidir. İslam’da herkesin ailesine karşı da önemli görevleri vardır. Aile dini ve ahlâki konularda ilk bilgilerin verildiği, milli ve manevideğerlerin öğretildiği, gelenek ve göreneklerin yaşatıldığı bir okul durumundadır. Ailenin bütün fertlerinin birbirine olan hak ve görevleri mevcuttur. Bu hak ve görevleri, sevgi, saygı içinde yapmaları gerekir. Peygamber efendimizbuyurmuşlar ki; “Bakmakla yükümlü olduğu kimselerin nafakasını kısmak bir kimseye günah olarak yeter” buyurmuşlardır. Ailede, erkek kazancını helal yollardan kazanmalı kötü alışkanlıklara harcamamalı, israftan kaçınmalı, ailede kadın tutumlu olmalı, kocasının kazandıklarını israf etmemeli, çocukların terbiyesinde kocasına yardımcı olmalı, yuvasına bağlı olmalı, namusunu titizlikle korumalı, ailenin huzurunu bozacak, yuvanın dağılmasına sebep olacak davranışlardan kaçınmalıdır. Ailede, çocuklar anne ve babaya Allah’ın bir emanetidir. Anne ve baba çocuklarını iyi bir şekilde yetiştirip topluma faydalı bir fert olarak hazırlamalı, iyi terbiyeli, ahlâklı olmalarını sağlamalıdır. İslam’da çocuk doğunca ona güzel bir isim koymak, uygun ve helal besinlerle beslemek, belirli bir zaman anne sütü ile beslemek, temel dini bilgilerle eğitmek, iyi bir meslek için hedef çizmek, meslek ve sanat yönünü geliştirmek önemlidir. Miras, mal ve para gibi şeyler maddi çıkarlar aileyi ve kardeşleri birbirine düşürmemeli ve aralarını açmamalıdır. Kardeşlerde, büyük ve küçüklerin birbirine karşı sevgi, saygı, hürmet durumları çok çok önemlidir.İslam’da fitne, fesat yapmak yasaktır. Hısım ve akrabaların birbirini ziyaret etmesi, bu sorumluluk ve görevlerimiz sayesinde toplumda huzur ve güven oluşur. Peygamber efendimiz ilk insan hakları olan veda hutbesinde, insanların can, mal ve namuslarının dokunulmaz haklar olduğunu ilan etmiştir. İslam ilk temel hakkın hayat hakkı olduğunu kabul etmiş birinin canına kıyılmasının, dünyada da ahirette de en ağır cezayı gerektiren durum ve ceza olduğunu belirtmiştir. Dinimizde, çalmak, gasp etmek, aldatmak, hileli işler çevirmek, bir başkasının malına, namusuna zarar vermek, dinimizce kesin kes yasaklanmıştır. Efendimize göre Müslüman, elinden, dilinden, diğer insanların emin olduğu kimsedir, diye Müslümanı tarif etmiştir. Dinimize göre, diğer insanlara zarar vermeyen insan, sadaka vermiş olur. Dinimizde, her insan, diğer insanlara, canlılara merhamet etmeli, kimseyi incitmemelidir. Efendimize göre, merhamet etmeyene merhamet edilmez sözü toplumda önemlidir. Müslüman doğru sözlü ve dürüst olmalıdır. Dürüstlük tüm davranışların üstünde bir örtüdür, dürüstlük, kişiye güven, toplumda itibar sağlayan en güçlü enerjidir. Dürüstlükten etkili itibar sağlayıcı yoktur. Dinimizde, diğer insanları küçük görmek, kibirlenmek, büyüklük taslamak, toplumda iyi karşılanmaz, böyle olanları C. Allah da sevmez. Allah’ın sevmediği, insanların hoşlanmadığı insan olmaktan kaçınmalıyız. Müslüman, alçak gönüllü, sevecen, yardım seven, örnek olan kişidir. Müslüman bağışlayıcı yalan söylemeyen dürüst insandır. Yalancıların olduğu yerde güven olmaz, ruhen hastalık oluşur, kaos oluşur. Dinimizde bir başkasının aleyhinde konuşmak yasaklanmış, ölü insan eti yemek ile aynı şey olduğu belirtilmiştir. Koğuculuk ve kâhinlik men edilmiştir. Emanetlerin ehline verilmesi C. Allah’ın emridir. İşin ehline verilmesi toplumda huzur ve devletin bekasını yani devamlılığı sağlar.Efendimiz, işin ehline verilmemesi halinde kıyamet olacağını belirtmişti. Dinimizde, fitne çıkarmak adam öldürmekle eş tutulmuş en büyük günah olduğu bildirilmiştir. Türk-İslam Ahlâk’ında, uyulması gereken, uyulduğu zaman da ülkede ve dünyada, huzur, sağlık, mutluluk ve başarı olacağını, dünya ve ahretinin kazanılacağını belirtebiliriz. Türk-İslam Ahlâk’ına göre; insanlarla çatışmama, yarışmama, kıskanmama, aleyhte bulunmama düsturu önemlidir. C. Allah’ın emrinde ol, peygamberimizin yolunda ol, cumhuriyetimizin, devletimizin izinde ol, ululemrin-seçilmişin yanında ol, hayalı ol, hasetten uzak ol, dürüst ol, çalışkan ol, yalandan uzak ol, dualı ve şükürlü ol, hileden uzak ol, dünyada ve ahirette her şey sen ol. C. Allah’a emanet ol. Türk-İslam Ahlakında; ölmek üzere olan hasta sağ yanı üzerine kıbleye dönük yatırılır. Hastaya şehadet getirmesi hatırlatılır. Kelime-i Şehadet getir denilmez, kelime-i şehadet getirilir. Hastayı ölümden önce akraba, dost ve komşularının ziyaret etmesi “Yasin süresinin okunması” önemli Türk-İslam ahlakı davranışlarındandır. Hasta ölmüşse, çenesi bağlanır, gözleri kapatılır, edep yerleri örtülür, yıkanıncaya kadar Kuran-ı Kerim okunur. Cenazenin yıkanması; Gasilhanede din görevlilerince, erkeği erkek, kadını kadının yıkaması şeklinde olur. Cenaze kapalı yerde yıkanmalı. Ücretsiz yıkanması daha uygundur. Su olmazsa ölüye teyemmüm ettirilir. Ölü yıkanınca usulüne uygun kefenlenir, yakınlarına teslim edilir. Daha sonra cenaze namazının kılınacağı yere (Cami’ye) getirilir. İmam cenaze namazını kıldırır, sahiplerine teslim eder, daha sonra defin yerine getirilir. Cenazenin taşınması sessizlik içinde, hızlı bir şekilde yapılır. Kabrin başına getirilen cenaze (meyyit) yere indirilir. Meyyit yerine konulmadan oturmak, konulduktan sonrada ayakta durmak mekruhtur. Kabir Özelliği : Boyu ölünün boyu, genişliği boyun yarısı, derinliği göğüse kadar, kıble tarafı hafif oyuk olmalıdır. Ölüyü mezara koyan kişiler, “Bismillâhi ve alâ milleti resûlillah” demesi uygun olur. Ölü kabire sağ yan ve yönü kıbleye dönük konur. Kefenin bağı çözülür, usulüne uygun lahit tahta veya kerpiçle kapatılır. Kabirin yüksekliği bir karış oluncaya kadar toprakla kapatılır. Ölünün gömülmesinden sonra taziye başlar. Ölü yakınları taziyeyi kabul için üç gün evde bulunurlar. Taziye ve başsağlığında dua etme ve fatiha suresinin bir defa okunması uygundur. İkinci bir taziyeye gitme uygun olmaz, ancak cenaze yakını ise hazırda bulunabilir. Ölü yakınının yemek vermesi uygun değildir. Ölü evinde yemek vermek, diğer akrabalara ve komşularca olması uygundur. güzel söz söylenmesi, muhtaç olanlara yardımda bulunulması, uzakta olanlara telefon edilmesi, ahlâki görevlerdendir. Peygamber efendimiz “Hısım ve akraba ile alakayı kesenler cennete giremez.” buyurmuşlardır. İslam ahlâkında akrabalardan sonra komşular gelir. Komşularımızı hiçbir zaman rahatsız etmemeliyiz, dinimiz gereği komşularımızın üzüntüsü üzüntümüz, sevinci sevincimiz olmalıdır. Komşuluk hakkı yönünden, peygamber efendimiz de “Allah’ ve ahiret gününe inanan komşusuna eziyet etmesin.” buyurmuşlardır. Yine efendimiz komşusu açken tok yatanın davranışının hoş görülemeyeceğini buyurmuşlar. İslam ahlâkında, misafirlere güler yüz ve tatlı sözler söylemeliyiz, ikramda bulunmalıyız, ihtiyaç varsa, imkânımız da varsa misafirin ihtiyacını karşılamalıyız. Eğer bir yere misafirliğe gideceksek ziyaret için uygun bir zaman seçmeliyiz, sık sık sıkıcı ziyaretlerden kaçınmalıyız, ziyaret edilecek yere önceden haber vermeliyiz, ziyarete gideceğimiz zaman temiz elbiselerimizi giymeliyiz, kılık ve kıyafetimiz uygun olmalı, tıraş olmalıyız. Misafirliğe gittiğimiz yerde ikram edilenlere teşekkür etmeliyiz, ev sahibinin sevinç ve kederine ortak olmalıyız. İslam’da, selamlaşmak da çok önemlidir. Selamlaşma Müslümanlar arasında sevgi ve dostluğu pekiştirir, selam vermek sünnet, selam almak farzdır. Selam Allah’ın isimlerindendir. Selam, her türlü afet, bela ve kötülüklerden uzak olmak anlamındadır. Selam verirken, genç yaşlıya, arkadan gelen önden gidene, az olanlar çok olanlara, dışarıdan gelen oturanlara selam vermelidirler. Namaz kılana, uyuyana, tuvalette olana, Kur’an okuyana, Kur’an’ı dinleyenlere selam vermek mekruhtur. Hutbe dinleyene selam verilmez. İslam’da, vatana olan görevimizi, imandan kabul etmiştir. Vatanımıza karşı görevimizin esasını askerlik teşkil etmektedir. Askerlik milli olduğu kadar da dini bir görevimizdir. Vatana karşı görevlerimiz arasında, vatanımızın kalkınmasını, milli ekonomiyi korumamızı, üretimi artırmamızı, vergilerimizi ödememizi dinimiz emretmiştir. Dinimizde, topluma ait görevlerimiz de mevcuttur. Toplumun tüm fertlerinin birbirine ait sorumluluk ve görevleri vardır. İşte TÜRKLERİN İSLAMİYET'E HİZMETLERİ VE KATKILARI Bir ülkenin, bir toplumun maddi ve manevi varlıklarının, kir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümüne medeniyet denir. Dünya üzerinde tarih boyunca çok çeşitli medeniyetler ortaya çıkmış ve hüküm sürmüştür. Bunlardan en önemlisi de İslam medeniyetidir. Bütün medeniyetlerde az veya çok, diğer medeniyetlerin etkisi ve izi görülür. Esas itibarıyla özgün bir medeniyet olan İslam medeniyeti de Çin, Bizans, İran ve Hint medeniyetlerinden belli ölçüde etkilenmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında temelleri atılan İslam medeniyeti, yüzlerce yıllık bir süreçte, çok farklı milletlerin ve toplumların da katkısıyla şekillenmiştir. İslam medeniyeti Araplara, Türklere, İranlılara ya da başka bir millete mal edilemez. Aksine bu medeniyet, İslam dinini benimsemiş olan farklı milletlerin ortak ürünü sayılır. Her millet ve toplum, çeşitli alanlarda İslam medeniyetine katkı sağlamıştır. İslam medeniyeti, Kur’an ve sünnet temeline dayanır. Çünkü medeniyetimize şekil veren en temel unsurlar, aynı zamanda dinimizin temel kaynakları da olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnettir. Bu yönüyle İslam medeniyeti, kökü vahye dayanan, dinî ilkelerle şekillenen orijinal bir medeniyettir. Bununla birlikte hiçbir medeniyet, başka medeniyetlerden tamamen bağımsız olarak düşünülemez. Türkler, İslamiyeti kabul ettikleri ilk dönemlerden itibaren edebiyat alanında birçok büyük yazar, şair ve düşünür yetiştirmişlerdir. Bu yazar ve düşünürler de önemli eserler kaleme almışlardır. Yusuf Has Hâcip’in Kutadgu Bilig, Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati’t-Türk, Edip Ahmet Yüknekî’nin Atabetü’l-Hakâyık adlı eserleri Türk-İslam edebiyatının ilk önemli örnekleri arasında sayılabilir. Hoca Ahmet Yesevî, Hacı Bektaş Veli, 78 Yunus Emre, Mevlânâ gibi şair, düşünür ve mutasavvıar da görüşleriyle, eserleriyle İslam kültür ve medeniyetinin zenginleşmesine büyük katkı sağlamışlardır. Aziz milletimiz, İslam sanat dalları arasında önemli yer tutan hüsn-ü hat, tezhip ve minyatür alanında da önemli üstatlar yetiştirmişlerdir. Arap hareriyle güzel yazı yazma sanatı olan hüsn-ü hat alanındaki üstatlara örnek olarak Şeyh Hamdullah (öl. 1520), Ahmed Şemseddin Karahisarî (öl. 1556), Hafız Osman (öl. 1698), İsmail Zühtü (öl. 1806) ve kardeşi Mustafa Rakım (öl. 1826) verilebilir. Tezhip; yazma kitap, levha ve cilt kapaklarının bezenmesinde ezilmiş varak, altın ve çeşitli renklerin kullanılmasıyla uygulanan süsleme sanatıdır. Türkler bu alanda da Şah Kulu (öl. 1556) ve Kara Mehmet Çelebi (öl. 16. yüzyıl) gibi önemli üstatlar yetiştirmişlerdir. Kitreli su üzerine serpilen boyalarla bezenmiş kâğıt ve bunu hazırlama sanatı olan ebru da milletimizin önem verdiği ve büyük sanatçılar yetiştirdiği sanat dallarından biridir. Mehmet Efendi (öl. 1773), Şeyh Sadık Efendi (öl. 1846) ve Necmettin Okyay (öl. 1976) bu alanda öne çıkmış sanatçılarımızdandır. Genellikle el yazması kitaplarda kullanılan, küçük boyutlu renkli resim anlamına gelen minyatür alanında da Türkler önemli üstatlar yetiştirmişlerdir. Nakkaş Osman (öl. 16. yüzyıl sonu), Levnî (öl. 1732) ve Nigârî (öl. 1886) en önemli minyatür ustalarımız arasında sayılabilir. Milletimiz, musiki alanında da önemli bestekârlar yetiştirmiştir. Itrî (öl. 1711), Dede Efendi (öl. 1846), Hacı Arif Bey (öl. 1885) bu alanda akla gelen önemli örnekler arasında sayılabilir. Milletimizin İslam kültür ve medeniyetine en fazla katkı sağladığı alanlardan biri de mimaridir. Türkler, İslam 79 dinini kabul ettikleri ilk dönemlerden itibaren mimari alanında önemli çalışmalar yapmışlar, İslam mimarisine önemli yenilikler getirmişlerdir. Milletimiz, hâkimiyet kurduğu topraklarda; Anadolu’dan Balkanlara, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar pek çok bölgede sağlam, estetik değeri yüksek yapılar inşa etmiştir. Karahanlılarla başlayan, Selçuklularla gelişen ve Osmanlılar zamanında zirveye ulaşıp altın çağını yaşayan Türk-İslam mimarisine ait pek çok eser günümüze ulaşmıştır. Konya’da Alaaddin Camisi, Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese ve İnce Minareli Medrese; Sivas’ta Gök Medrese ve İzzeddin Keykavus Dârüşşifası; Erzurum’da Hatuniye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese; Bursa’da Ulu Cami ile Yeşil Cami; İstanbul’da Şehzadebaşı, Süleymaniye, Fatih ve Sultan Ahmet camileri; Edirne’de Selimiye Camisi bu eserlere verilebilecek çok sayıda örnekten sadece birkaçıdır. Mimari alanında milletimiz arasından çok değerli sanatçılar, büyük ustalar yetişmiştir. Eserleri günümüzde bile dimdik ayakta kalan, hâlâ ihtişamını koruyan, binlerce insan tarafından ziyaret edilen ve hayranlıkla izlenen, büyük usta Mimar Sinan ile Sultan Ahmet Camisi’nin mimarı Sedefkâr Mehmet Ağa’yı bu alanda örnek olarak verebiliriz. Mimar Sinan, 90 yılı aşkın ömrü boyunca toplam 73 cami, 49 mescit, 50 medrese, 7 su kemeri, 7 köprü, 27 saray, 18 kervansaray, 6 gıda deposu, 31 hamam, 18 türbe yapmıştır. İstanbul’daki Şehzadebaşı Camii, Süleymaniye Camii ile Edirne’deki Selimiye Camisi onun günümüze ulaşan en önemli eserleri arasında sayılabilir. Türklerin İslam’ı kabul etmesinden sonra yapılan ilmî çalışmalar, mimari yapılar, ortaya çıkan edebiyat ve sanat eserleri İslam medeniyetinin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır. Türk-İslam devletleri, dinî ilimlerin gelişmesinde büyük gayret göstermiş, birçok Türk âlim fıkıh, hadis, 80 kelâm, tefsir gibi alanlarda İslam dünyasına büyük katkılar sunmuştur. Ebû Hanife, Maturidî, Zemahşerî, Fahreddin er- Râzî, Buhârî dinî ilimlerin gelişmesinde önemli katkısı olan Türk âlimlerden bazılarıdır. Türkler, bilimsel çalışmalarıyla da İslam medeniyetine katkılar sunmuşlardır. Dinî ilimlerin yanında fen bilimlerinin de okutulduğu medreseler, İslam dünyasında ilk defa 11. yy.’da Selçuklu Sultanı Alparslan zamanında kurulan Nizamiye Medreseleridir. (Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmi Dergi, s. 313.) Medreselerde yetişen âlimler birçok alanda kendini geliştirmiştir. Farabî, İbn Sînâ, Birunî, Harezmî, Uluğ Bey, Ali Kuşçu bilime katkı sağlayan Müslüman Türk âlimlerden bazılarıdır. Türkler, Abbasiler döneminden başlayarak İslam kültür ve uygarlığının gelişmesini pek çok katkıda bulunmuşlardır. Türkler tarafından kurulan medreseler İslam kültürünün, ilim ve bilimin gelişmesini sağlamıştır. Bu medreselerde bir çok bilim adamı yetişmiştir. Türklerin yetiştirdiği bilim adamlarından bir kaç tanesi şu şekilde özetlenmiştir. İbn-i Sina; tıp alanında İslam kültürünün gelişmesine hizmet etmiş, felsefe ve tıp alanında tanınmış bir doktordur. Farabi; felsefe konusunda bir çok eseri olan ünlü bir Türk lozofudur. Harezmi; matematik, coğrafya ve astronomi dallarında önemli eserler ortaya koymuş bir bilim adamıdır. Biruni; matematik, tarih ve coğrafya alanında İslam uygarlığının gelişmesini sağlayan önemli bir bilim adamıdır. Ayrıca Türkler sanat alanında yaptıkları camilerle, medreselerle, kütüphanelerle, çeşmelerle vb. yapıtlarla İslam kültürünün ve uygarlığının gelişmesinde 81 önemli rol oynamışlardır. Oymacılık, nakkaşlık, hattatlık gibi konularda da önemli eserler ortaya koymuşlardır. Türkler edebiyat alanında da önemli eserler vermişlerdir. Türk-İslam edebiyatının ilk örnekleri, 11. yy.dan itibaren Ahmet Yesevi, Yusuf Has Hacip, Kaşgarlı Mahmut, Edip Ahmet Yüknekî, Ali Şir Nevaî gibi bilginlerin çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Dinî-Tasavvu Türk edebiyatında Mevlânâ, Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Velî, Eşrefoğlu Rumî, Pir Sultan Abdal eserleriyle önemli katkılar sunmuştur. Divan edebiyatına katkılarıyla Nesimî, Fuzulî, Bakî, Nabî, Nedim, Şeyh Galip öne çıkan isimlerdir. Türklerin İslam mimarisine katkıları da oldukça önemli boyuttadır. Karahanlılar Selçuklular, Osmanlılar ve diğer Müslüman Türk devletleri dinî, sivil ve askeri mimaride güzel eserler meydana getirmişlerdir. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen “Tac Mahal”in planlarını Osmanlı mimarı Muhammed İsa Efendi yapmış ve uygulamıştır. Türkler, İslam mimarisine cami, medrese, daruşşifa, imarethane, türbe, çeşme ve daha pek çok yapı türünde önemli örnekler vermişlerdir. Bu konuda en tanınan mimar Mimar Sinan’dır. İslam sanatlarında Türklerin önemli bir yeri vardır. Tezhip, hat, çinicilik, minyatür, ebru gibi alanlarda Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra büyük gelişmeler yaşanmıştır. Hüsnühat güzel yazı yazma sanatıdır. Bu sanatla uğraşanlara hattat denilmektedir. El yazması Kur’an-ı Kerim’lerde, camilerde, çeşmelerde, kapılarda, kitabelerde Türk hattatların güzel hat örnekleri bulunmaktadır. Tezhib, başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere pek çok dinî eserin manevi değerini ortaya çıkarmak için süslenmesidir. Bu sanat dalında el yazması kitaplar ve sayfalar altın, yaldız ve boya ile süslenir. Türk sanatçıların 82 güzel tezhib çalışmaları mevcuttur. Ebru ve çinicilik gibi alanlarda da Türklere ait eşsiz eserler bulunmaktadır. Müslümanlarda resim ve heykele karşı gösterilen hassasiyet minyatür sanatını doğurmuştur. Minyatür sanatçısına “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş denilmektedir. Osmanlı dönemi nakkaşları Levni ve Nakkaş Osman önemli Türk nakkaşlarındandır. Türklerin Türk-İslam medeniyetine katkı sağladığı alanlardan biri de musikidir. Türk düşünürü Farabî, müzik konusunda yetenekli seçkin bir icracıdır. Matematikteki bilgisini müzik ile birleştiren Farabî’nin “Kitabu’l Mûsikî el Kebir” ve “Kitab el-Aganî” adlı kitapları bilinen müzik kitaplarıdır. III. Selim, Dede Efendi, Itrî, Hacı Arif Bey büyük Türk bestekarlarımızdandır. Türkler pek çok alanda İslam medeniyetinin gelişmesinde rol oynamıştır. Tarihten günümüze İslam medeniyetine katkı sağlayan şahsiyetleri tanımak, onların güzel çalışmalarını, gayretlerini hedeerini bilmek onları örnek almada gelecek nesillere rehber olacaktır. Yukarıdaki izahatların sonucu olarak, Türk Kavimlerinin İslam Dini ve uygulamaları ile tanıştıktan ve müşerref olduktan sonra Türk-İslam Cihan İmparatorlukları kurduklarını (Karahanlı, Gazneli, Timur, Babür, Selçuklu, Osmanlı İmparatorlukları gibi), Dünya üzerinde İslamın bayraktarlığını yaptıklarını, Türk-İslam birleşkesinde oluştuğunu söylememizin mümkün olabildiğini belirtebiliriz.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN DİNİMİZ HAKKINDAKİ SÖZLERİ
Gazi Mustafa Kemal, Zağnos Paşa Camii Hutbesinde cemaata şöyle seslenmiştir: “Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliğiüzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir. İnsanlara maneví mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır. 84 7 Şubat 1923 Balıkesir Zağnos Paşa Camii