İTİKAT

1- FARZ 

İşlenmesi istenen, işlenmemesi yasak olan emirlerdir ki, bu her yönden kat’i bir delil ile sabit olmuştur. Mesela, namaz kılınız, oruç tutunuz, zekat veriniz,gibi emirler, her vechile kat’i olduğu için bunlarla sabit olan hükümler de farzdır. Farzın hükmü, işlenmesine sevap ve özürsüz olarak terkine de ikap, yani ceza terettüb eder. Farzı inkar eden dininden çıkmış olur. Farzlar ikiye ayrılır: Farz-ı ayn, Farz-ı kifaye. a) Farz-ı ayn: Her mükellef üzerine farz olup bir takımlarının işlemesiyle diğerlerinden düşmeyen farzlardır. Beş vakit namaz ile Ramazan orucu gibi. Bunları her kişinin bizzat kendisi yapmalıdır. Bir başkası onun yerine yapamaz. Mesela birinin namazını bir başkası kılamaz. b) Farz-ı Kifaye: Farz-ı kifaye, yalnız işlenmesi farz olanlardır ki, bir mahalde bulunan insanların bazıları yapınca, diğerleri günahtan kurtulur; cenaze namazı gibi. Eğer hiç birisi kılmaz da cenaze namazsız kaldırılcak olursa hepsi birden günaha girerler. 

2- VACİP 

Farz kadar kesin olmamakla beraber kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen, yapılması farz gibi şart ve zaruri olan iş ve vazifedir. Vitir ve bayram namazları gibi. Mesela bayram namazı, Kevser suresindeki “venhar” emrine dayanmaktadır. Venhar, kurban kes anlamına geldiği gibi, elini göğüsünün üzerine koy; rükû ve secdeyi göğüsün görünecek şekilde iyice yap, anlamına da gelir. İşte bu yüzden kurbana vacip demekteyiz. Eğer venhar’ın anlamı, 32 kurban kes manasında açık olsa idi, o zaman kurban kesmek farz olunurdu. Vacib’in hükmü, amel noktasında farz gibidir. İşleyene sevab, özürsüz olarak terk edene de ceza terettüb eder. Fakat itikat bakımından, farzın hükmü gibi değildir. Bunun içindir ki, vacibi inkar eden bir kimse dinden çıkmaz. 

3- SÜNNET 

Sünnet, Peygamber efendimizin, ibadet suretiyle her daim işleyip pek az terkettikleri şeydir. Sünnet: müekkede ve gayri müekkede olmak üzere ikiye ayrılır. a) Sünneti Müekkede: Peygamber efendimizin, devam edip pek az terkettikleri şeylerdir. Sabah, Öğle ve Akşam namazlarının sünnetleri gibi. İslam dininde pek mültezem (lüzumlu görülen) ezan ikamet ve cemaate devam gibi sünnetlere de “Sünneti hüda” denir ki, bunlar da sünneti müekkededir. b) Sünneti Gayri Müekkede: Peygamber efendimizin ibadet maksadıyla ara sıra yapmış oldukları şeylerdir. Yatsı ve ikindi namazlarının ilk sünnetleri gibi. Peygamberimizin, yiyip içmeleri, giyinip kuşanmaları, oturup kalkmaları gibi şeylere de “sünneti zevaid” adı verilmiştir ki, bunlar da sünneti gayri müekkede sınıfındandır. Sünneti müekkedenin yapılmasında sevap, kasden terk edilmesinde azap değilse de itap (tekdir) vardır. Gayri müekkede ve zevaid denilen sünnetlerin yapılması ise pek güzeldir. Sevgili Peygamberimize uymanın bir işareti olduğundan sevaba ve o kutsi peygamberimizin şefaatine bir vesiledir. Sünnetin de, kifaye olanı vardır; Ramazanın son on gününde itikafa girmek ve teravihi cemaatle kılmak gibi. 

4- MÜSTEHAP 

Peygamberimizin bazen işleyip, bazen de terk ettikleri şeylerdir ki, işlenmesi istenen, işlenmemesi yasak olmayan şeylerdir. Bunlara mendup , nale, adap ve tatavvu da denir. Nale namazlar, oruçlar ve fukaraya verilen sadakalar gibi. Bunları yapan sevap kazanır; yapmayan ceza görmez. Müstehap sünnetin müekkede olmayan kısmıdır. 

5- MUBAH 

Mubah, yapılması da, yapılmaması da şer’en yasak olmayan işlerdir. Oturup kalkmak, yemek, içmek ve uyumak gibi. Bunların işlenmesinde sevap, yapılmamasında itab (günah) yoktur. İnsan yerine göre oturur, istediği zaman uyukuya yatar, dilediği zaman yemek yer. Ancak bunda sıhhatini muhafaza etmek gerekir. Yaptığı şeyler zararlı olmamalıdır. Mubahın hükmü bu olmakla beraber, mubahlar iyi niyetle yapıldığı zaman ibadet hükmünü alır buyurmuştur. Bir insan, adabına riayet etmeden yemek yese, günahkar olur; mesela doyduktan sonra yemek gibi. 

6- HARAM 

Kat’i delille sabit olan ve mükellefin yapmamasını isteyen bir delil ile sabit olan şer’i bir hükme “haram” denir. Şöyle de diyebiliriz: işlenmemesi istenen, işlenmesi yasak olan bir iştir ki, bu ciheti kat’i bir delil ile belli olmuştur. “Adam öldürmeyiniz, hırsızlık yapmayınız, yalan şahitliği yapmayınız, namusa tecavüz etmeyiniz, ana babaya karşı gelmeyiniz ve yer yüzünde fesat çıkarmayınız” gibi. İnsanları bir şeyi yapmaktan kat’i surette yasak eden delillerle sabit olan hükümlerdir. Binaenaleyh bunlardan birini yapmak, haramdır. Böyle bir delil ile işlenmesi yasak edilmiş bir şeyi yapmak nasıl haram ise, yapılması kat’i surette emredilmiş olan bir şeyi yapmamak da haramdır. 

Haramı irtikap edene ceza terettüp eder. Haramı terk eden de, sevap ve mükafatını görür. Haramı helal sayanlar, maazallah, kafir olur. İçki içmek haram olduğu, insana büyük günah kazandırdığı halde, içkiye helal diyenler, kafir olur. Haram ikiye ayrılır. 1) Haram Liaynihi: Haddi zatında herkese karşı haram olan şeylerdir; leş, şarap, akıcı kan gibi. 2) Haram Ligayrihi: Haddi zatında helal olup başkasının hakkından dolayı haram olan şeydir ki, sahibinin meşru surette izni olmadıkça ondan başkaları için istifade caiz olmaz. Komşularımıza, vatandaşlarımıza ait olan her hangi kıymetli bir mal veya bir yiyecek gibi. 

7- MEKRUH 

Mekruh, terki üstün olan yani işlenmemesi, delil-i zanni ile istenen bir iştir. Mekruh iki çeşittir: a) Tahrimen Mekruh: Bu, harama yakındır. Böyle bir şeyin yapılması yasak ise de, bu yasak kat’i olmayan bir delille belli olur. b) Tenzihen Mekruh: Bu, helale yakındır. İşlenmesi yasak edilmemiştir. Vacip olan bir şeyi yapmamak tahrimen mekruhtur. Tahrimen mekruh olan bir şeyi yapmamak da vaciptir. Sünnet ve müstehapları yapmamak, tenzihen mekruhtur. Tenzihen mekruh olan şeyleri işlememek, sünnet ve müstehaptır. Durup durup da tam güneş batarken namaz kılmak tahrimen mekruhtur. Sağ eliyle sümkürmek, burnunu temizlemek tenzihen mekruktur. Mekruhu helal saymak, tehlikeli ise de, insanı küfre götürmez; mesela midye, istiridye ve istakoz gibi balık cinsinden 35 olmayan deniz yaratıklarını yemek, cuma saatinde alış veriş etmek, abdest ve gusülde suyu israf eylemek gibi. 

8- MÜFSİT 

Başlanmış bir ibadeti bozan şeye “müfsit” denir. Namaz ve oruç hakkında kullanılır. Namaz kılarken konuşmak, oruçlu iken bile bile yiyip içmek, abdestli iken bir yerinden kan akmak gibi. Bunlar namazı ve orucu bozar. Müfsidin kasden vukuu azaba sebep ise de, sehven (yanlışlıkla) vukuu sebep değildir. Akıl ve buluğ cihetiyle, üzerlerine şeriatın emir ve yasağı cari olan kimselere, mükellef tabir olunur. Meşru kazanç helal, rüşvet almak haramdır. İhtiyaç anında ödünç almak mubah ve muhtaçlara ödünç vermek mendup ve borcunu ödemek farz olup zor durumda olan borçluya bolluğa çıkıncaya kadar süre tanımak vaciptir. Kendinin muhtaç olduğu dini bilgileri öğrenmek farz-ı ayn olup, başkasına öğretmek farz-ı kifayedir. Şer’i ilimlerde derinleşmek mendup bununla övünmek mekruhtur. Akdin gereği ve destekleyicisi olmayıp da taraardan birine çıkar sağlayan şart müfsid, alışveriş de fasittir.